17 Şubat 2017 Cuma

Görsel şiir maceram

Çocukken radyonun içindeki sesi, televizyonun içindeki resmi, prizlerdeki elektriği görmeye çalışırdım. Bunun için elimde tornavida o büyülü kutuların arka kapaklarını söker, vidaları çıkartır, kabloları kopartır yeni bağlantılar yapardım..
Renkli bantlarla sarıp kontrol kalemiyle elektriği kontrol ederdim. Prize soktuğum kontrol kalemi küçük beyaz bir ışık verirdi. Uzaklarda bir yerlerde konuşan bir insanı küçük bir kutunun içine taşıyan dalgacıkları görebilmek için etrafa bakınırdım.
Kurcaladığım kutuları tekrar kapatır ve kimse anlamasın diye aynı şekilde toparlar ve üzerine dantelleri örterdim. Bir kadın olarak teknolojiyle tek bağlantımın o danteller olması gerekirdi ama ben bunu pek makul karşılamazdım.
Aynı merak şiiri görmek istememle devam ediyor. Neden görsel şiirle uğraşıyorsun diyenlere bunu söyleyebilirim. Çünkü şiiri görmek istiyorum, ona dokunmak, koklamak, istiyorum.
Danteller örüp şiirin üzerini kapatmak istemiyorum.
Kurcalamak, bozmak, yeniden yapmak, bantlamak, istiyorum. Al bunu oku, bak biz yaptık al evinin baş köşesine koy diyenlere inat o şiiri parçalara ayırıp içini görmek istiyorum.
Mükemmellik, düzen ve huzurun içimde yarattığı can sıkıntısıyla ancak hareketle, dahil olmakla, ve bedensel enerjimi şiire dönüştürmekle baş edebiliyorum.
Su geçirmediği iddia edilen kasetçalarla küvete test dalışı yapıp kasetçalar bozulduğunda kandırıldığımı anladığımdan beri şüpheci bir insanım. Bana sunulan ve iyi şiir diye satılanı da test etmem gerekti. Şiirleri suya daldırdığımda, suyun üzerinde yüzen parçalanmış sayfaların, çizgilerin, harflerin ve sayıların şiir olduğunu hissettiğimde görsel şiir maceram başladı.