24 Ekim 2008 Cuma

boğulmuş kelimeler havuzu

1 yorum:

ürk dedi ki...

ona buradayım dediğinde önce odayı taradı gözleriyle, sonra belleğini ve sonunda bileklerine yapışmış buldu beni. kanını emdiğimi düşünüyor olmalıydı, evet sırılsıklamdı, kızıl bir sıvıyla ıslanmıştı ama bir canlı olduğumuzu, ısırdığında kanayacağımızı düşünmemiş olmalı. biz aptallığına yorduk bunu, olanca aptallığımızla gitmesini söyledik ve gitti. ilginç bir yanı olmayan bu hikayeyi her gece birbirine anlatıyor o dört duvar, ben sabah ezanına dek kulaklarımı tıkamak zorunda kalıyorum ve artık uyuduğuma ikna olduğumda araba çekicileri geçiyor konvoy halinde, koca ve küçük kamyonlar, havalı kornoları, önemli günlerde kimsenin uyumaması gerektiğine olan inançlarıyla. başka türlü kurulabilir bu cümle. ama ne dersem, o geceden sonra her ne söylemişsem önce öfkeli mide sıvısında ıslanmış olacak, sonra yine öfkeli bir ateşte kurutulacaklar ve ıslanıp kurumuş tüm kağıtlar gibi buruş buruş olacaklar ve herkes, ben dahil, surat astıklarını düşüneceğim. onlara yüz çevireceğim, dünyadan elimi eteğimi çekeceğim ve ne kaybettiğimi düşünmekten cennete, nirvanaya yada leylaya ulaşamayacağım bir türlü. böyle olsa gerek. ortada bir havuz varsa, buna işeyen birileri de olmalı ve bu kez bir dişi, mahvetmek için o kadar çaba göstererek. bu bizi yine geçmişe götürür, işeme tarzımıza özenen kız kardeşimizin hayal kırıklığına... bir cümlede kelimeler ve havuz bir aradaysa özenin boğulmaması imkansız gibi geliyor bana, yada bu bir burjuva kaygısıdır. benim yalnızca param eksik... nokta...