birbirini bu şekilde izleyen çizgiler, ve yine bu renk, uykusuzluğun çamura yuvarlanması, kalbin 3 tık verip ritme başlaması, organik bir melodi, HCl nasıl eşlik edebilir bağırsak çamuruna? ve etiketler yapıştırılır, damarlara tabelalar asılır, alyuvarlar yönlendirilir beyne. bundan ancak akıl yoluyla kurtulabileceğimi söylüyorken kendime, birileri id'den bahis açtı. gözlerimi yumdum, kaburgalarıma yoğunlaştım, daraldıklarını, o atıp duran organı boğmak ister gibi boğazına abandıklarını, iç kanamamı, tüm o organik yıkımı... babannem takvim yapraklarını yere atmak günahtır diyip sobada yakardı, cehennem de onun mekanı sonuçta, küller de birşekilde ulaşır ona. bilemiyorum. ıslak ellerimizi akan suya sildik ve tüm baca-egzoslara dudaklarımızı dayadık... biri demişti, isim vermeyi sevmiyorum, "herşey(dünya) olması gerektiği gibi" talihimize tötonik zırhlar giydirip bir tazı gibi koşturduk meydanda ve toynaklarına bir kısa mesaj saplandı. kronolojiye dair bir güdü varsa ruhsal yapımda, sanırım bastırılmış olmalı. çünkü yaslanıyoruz gördüğümüz tüm asalara, asılarak yapıldıkları ağaca ve bir fırıldağın ağlatan eylemsizliğine hıçkırarak yorgan altlarında... nereye doğru gittiğini bilmiyorum, nasıl bir yokuş bu böylesine akıyoruz yukarı doğru? uykusuzluk enerjisi olmalı bu, dilimizi safrayla sulandırılmış farklı renkten topraklara batırıyoruz. belki özümüze, kökenimize... olduğu gibi... olduğumuz gibi...
1 yorum:
birbirini bu şekilde izleyen çizgiler, ve yine bu renk, uykusuzluğun çamura yuvarlanması, kalbin 3 tık verip ritme başlaması, organik bir melodi, HCl nasıl eşlik edebilir bağırsak çamuruna? ve etiketler yapıştırılır, damarlara tabelalar asılır, alyuvarlar yönlendirilir beyne. bundan ancak akıl yoluyla kurtulabileceğimi söylüyorken kendime, birileri id'den bahis açtı. gözlerimi yumdum, kaburgalarıma yoğunlaştım, daraldıklarını, o atıp duran organı boğmak ister gibi boğazına abandıklarını, iç kanamamı, tüm o organik yıkımı... babannem takvim yapraklarını yere atmak günahtır diyip sobada yakardı, cehennem de onun mekanı sonuçta, küller de birşekilde ulaşır ona. bilemiyorum. ıslak ellerimizi akan suya sildik ve tüm baca-egzoslara dudaklarımızı dayadık... biri demişti, isim vermeyi sevmiyorum, "herşey(dünya) olması gerektiği gibi" talihimize tötonik zırhlar giydirip bir tazı gibi koşturduk meydanda ve toynaklarına bir kısa mesaj saplandı. kronolojiye dair bir güdü varsa ruhsal yapımda, sanırım bastırılmış olmalı. çünkü yaslanıyoruz gördüğümüz tüm asalara, asılarak yapıldıkları ağaca ve bir fırıldağın ağlatan eylemsizliğine hıçkırarak yorgan altlarında... nereye doğru gittiğini bilmiyorum, nasıl bir yokuş bu böylesine akıyoruz yukarı doğru? uykusuzluk enerjisi olmalı bu, dilimizi safrayla sulandırılmış farklı renkten topraklara batırıyoruz. belki özümüze, kökenimize... olduğu gibi... olduğumuz gibi...
Yorum Gönder