bu bir balyoz narinliğidir yazılı bir post-it bıraktım kalbine, hayır kaburgalarının üstüne, hayır göğüs kafesinin içine, belki kan dolaşımına.
sonuç: ezilen parmaklar ve kan dolaşımından muaf dokular ve artık uzamayacak tırnaklar. savunma amaçlı saç tellerini sivriltmiş bir kadın, savunma amaçlı uyku numarası yapan bir erkek ve köşegenlerden radyo yayını yapılan bir oda. sosyal bir deneyde denek olarak dizildim, bedenimin çeşitli yerlerinden kesitler alındım ve bin çeşit kaba idrar ve tükürük örneği bıraktım. bunu yapmakla görevli ilgili kurumlarca neden bu kadar incinme ve incitme yanlısı olduğum ortaya çıkarılacaktı, gerçek için tonla kan sağlayabilirdim onlara. sağladım da... blut und boden! siyah ve kırmızı arasına mavi ve yeşil çizgiler çekilir, mavi ve yeşillerin dokuyla birleştikleri yerdeki boşluklar sarıyla beslenir. sarı bizim dağarcığımızda hastalık rengidir, salt siyah ve kırmızı olan bir beden fazla sağlıktan ölmek üzeredir ve biraz varis katılır o dokuya. çünkü, insan dediğinin kalp dokusu yorgun olmalıdır, öyle olmalıdır lanet olasıca, bizim o organla bir sorunumuz ve ilgimiz yok. ben dizlerimi ovalarım geceleri, geceye olan aşkım dizlerimde gösterir kendimi, romatizmaya kızsam dizlerim zarar görecek. that's what i talking about...
itici olmamak için itici olmak denebilir, salt beton ve demirden gri bir anıttır K, etik ve estetik vadetmez, dinsel bir anlamı da yoktur, rüzgarınızın önünü keser beyhude. o halde? duyarlılıktan kırılacağım, hassaslıktan, içi yenmiş çınarlar gibi, sözlerinin rüzgarıyla, yığılıvereceğim dökülmüş yapraklarımın üzerine. ne iğrenç şeylerden bahsetmeye başladık, daha dün göz kapaklarımıza alüminyum (bu kez doğru yazdım umarım) fulya yapıştırıp güneşin doğmasını bekledik, tüm kargaların göğüslerinden kremalı süt içtik ve geceyi bekledik sabahın köründe. temasın fazlalılığı, temas edenlerin kirlenmesini sağlar, bu tüm zamanlarda böyleydi, kendi kişisel tarihimizde, aman zarar vermeyelim kimseye derken neşterle beynimdeki migrene kaçış yolları açarken buldum kendimi. tanrı oku dedi, bana dedi, küstahlık evet ama ta içimde duyuyorum, ses tonunu bile hissediyorum tüm gerilmiş deri yüzeylerinde. oku diyor lanet olası kulum, oku, gözden kaçıramayacağın ünlemlerle donattık tüm belalaları, kuracakları cümleleri ve tek kelimelik paragrafları, onların anlam düşkünü söylevlerini, oku a aptal adam, oku... biz ya yazının rengine, yada kafiyeye yada ses tonuna aldandık. okuma işini hep gelecekten geçmişe doğru yaptık, bunu düz bir çizgi tüm bu saçmalıklardan daha iyi anlatır. dümdüz bir çizgi, spiral bir yüzeyde ilerleyen dümdüz bir çizgi, önüne değil kuyruğuna bakarak ilerleyen bir düz çizgi. düz... dümdüz...
1 yorum:
bu bir balyoz narinliğidir yazılı bir post-it bıraktım kalbine, hayır kaburgalarının üstüne, hayır göğüs kafesinin içine, belki kan dolaşımına.
sonuç: ezilen parmaklar ve kan dolaşımından muaf dokular ve artık uzamayacak tırnaklar. savunma amaçlı saç tellerini sivriltmiş bir kadın, savunma amaçlı uyku numarası yapan bir erkek ve köşegenlerden radyo yayını yapılan bir oda. sosyal bir deneyde denek olarak dizildim, bedenimin çeşitli yerlerinden kesitler alındım ve bin çeşit kaba idrar ve tükürük örneği bıraktım. bunu yapmakla görevli ilgili kurumlarca neden bu kadar incinme ve incitme yanlısı olduğum ortaya çıkarılacaktı, gerçek için tonla kan sağlayabilirdim onlara. sağladım da... blut und boden! siyah ve kırmızı arasına mavi ve yeşil çizgiler çekilir, mavi ve yeşillerin dokuyla birleştikleri yerdeki boşluklar sarıyla beslenir. sarı bizim dağarcığımızda hastalık rengidir, salt siyah ve kırmızı olan bir beden fazla sağlıktan ölmek üzeredir ve biraz varis katılır o dokuya. çünkü, insan dediğinin kalp dokusu yorgun olmalıdır, öyle olmalıdır lanet olasıca, bizim o organla bir sorunumuz ve ilgimiz yok. ben dizlerimi ovalarım geceleri, geceye olan aşkım dizlerimde gösterir kendimi, romatizmaya kızsam dizlerim zarar görecek. that's what i talking about...
itici olmamak için itici olmak denebilir, salt beton ve demirden gri bir anıttır K, etik ve estetik vadetmez, dinsel bir anlamı da yoktur, rüzgarınızın önünü keser beyhude. o halde? duyarlılıktan kırılacağım, hassaslıktan, içi yenmiş çınarlar gibi, sözlerinin rüzgarıyla, yığılıvereceğim dökülmüş yapraklarımın üzerine. ne iğrenç şeylerden bahsetmeye başladık, daha dün göz kapaklarımıza alüminyum (bu kez doğru yazdım umarım) fulya yapıştırıp güneşin doğmasını bekledik, tüm kargaların göğüslerinden kremalı süt içtik ve geceyi bekledik sabahın köründe. temasın fazlalılığı, temas edenlerin kirlenmesini sağlar, bu tüm zamanlarda böyleydi, kendi kişisel tarihimizde, aman zarar vermeyelim kimseye derken neşterle beynimdeki migrene kaçış yolları açarken buldum kendimi.
tanrı oku dedi, bana dedi, küstahlık evet ama ta içimde duyuyorum, ses tonunu bile hissediyorum tüm gerilmiş deri yüzeylerinde. oku diyor lanet olası kulum, oku, gözden kaçıramayacağın ünlemlerle donattık tüm belalaları, kuracakları cümleleri ve tek kelimelik paragrafları, onların anlam düşkünü söylevlerini, oku a aptal adam, oku... biz ya yazının rengine, yada kafiyeye yada ses tonuna aldandık. okuma işini hep gelecekten geçmişe doğru yaptık, bunu düz bir çizgi tüm bu saçmalıklardan daha iyi anlatır. dümdüz bir çizgi, spiral bir yüzeyde ilerleyen dümdüz bir çizgi, önüne değil kuyruğuna bakarak ilerleyen bir düz çizgi. düz... dümdüz...
Yorum Gönder