tüm yansımalara borçlu olduğumuz parlaklığı yıllarca erteledikten sonra, tüm kibritlerin sevinç çığlıkları atıp, alev alev gözlerle tepinecekleri bir oyun sahası yarattık. gerisi tutuşma ısısına, rüzgarın yönüne ve tüm ölü ağaçların kuruluk katsayısına kaldı. bir gecede tüm soy ağaçları ateşe verildi, tüm direnenler kaldırım taşları altına hapsedildi ve bugün küllerden bir sokak inşa edildi. ----------------------\ Uzaklaşma \ Sokağı / ----------------------/
ve adım atılır sokağa, araba tekerliklerinin yerle temasının ses tonundan anlaşılır yağmur yağıp yağmadığı, yüz, ten, tüm ıslanmalar, ıslak dokunuşlar için fazla duyarsızdır. yangın sırasında yitirilmiştir. ve ikinci bir adım atılır, taşlar hala kaygandır, belediye işini yapmamıştır, katliamın tüm izini hala taşır kaplama taşları ve hiç içlerinden gelmek üzerlerine basan ayağı alttan desteklemek. yüzeylere uyguladığımız her etkiye, yüzeyin kendisinin bir tepkiyle karşılık vermek zorunda olduğu öğretildi bize. biz buna güvenerek aklımız havada, bulutlara kalıp giydiriyorken zeminin kendisi bu zorunluluğa gülerek çekip aldı kendini. buna düşmek denmez, bu düşmek olarak anlatılamaz, bu kalakalmanın kendisidir. düşecek, yaslanacak, kafanı çarpacak yada tutunacak bir zeminin yoksa kalakalmışsındır ve astronot olmadığın sürece kimse boşlukta kalman için para ödemez sana. üzgünüm böyle bir denklem için, hala reddi için uğraşsamda, çevremdeki herkes para için vazgeçti hayatından. güvenlik görevlileri yangının kalıntılarını incelerken yanmış banknotlara rastladı, tüm akıllarda aynı soru yankılandı, telepati yeteneğini harekete geçirebilecek yegane nesne için, "nasıl yakabilirler bunu". birkaç saniye yalnız paranın kendisini dinlediler, paranın ses tonu doldurdu kıvrımlarını. kulaklarından ve burunlarından kan sızdı, aynı kan göz aklarını kırmızıya boyadı, tüm insanlık 3. sınıf korku filmi figüranlığına soyundu. ve film bitti. para bir zemin değildir, kalakalmanın kendisi için bir çözüm olamaz. ancak dalga geçebileceği birşeydir, vardır öyle insanlar, birileri herkesin gözünde yücelir, adı ondan önce gider gideceği her yere. yalnız bir kişiye işlemez ünü ve onunla rastladığında iki parmağıyla burnunu tutup, yanaklarına birer tokat atar. gülerek. gülüşünde sigara dumanı vardır, yine karşısındakinden fazla umursuyordur tütünü, nikotini hatta külü. ve o adamın ünü dağılır burnunu sıkıştıran iki parmağın arasında. buraya nereden geldik? her neyse, uzaklaşma sokağında evlere birer numara verilmez, renklerine göre hangi evin hangi dereceden olduğunu bilirsin ve ona göre kapılarındaki güvenlik büyüsünün seni ornitorenklere çevirmeceğinden emin olabilirsin. yine de tüm kapıları açan, bir geçiş post-it'i ilgili kurumlarla bazı maddi temaslardan sonra sağlanabilir. para konuşur derler, para yaratır, ama o başka bir dünyadır, uzaklaşma sokağının en az bir ucunun çıkmadığı bir dünya. o uçta tüm selim ince'ler bekler turgutçuğum özben'leri. uzaklaşma sokağı "bir"in "ben"inle ve "ben"in yaşamla uzlaşabileceği bir yerdir.
1 yorum:
tüm yansımalara borçlu olduğumuz parlaklığı yıllarca erteledikten sonra, tüm kibritlerin sevinç çığlıkları atıp, alev alev gözlerle tepinecekleri bir oyun sahası yarattık. gerisi tutuşma ısısına, rüzgarın yönüne ve tüm ölü ağaçların kuruluk katsayısına kaldı. bir gecede tüm soy ağaçları ateşe verildi, tüm direnenler kaldırım taşları altına hapsedildi ve bugün küllerden bir sokak inşa edildi.
----------------------\
Uzaklaşma \
Sokağı /
----------------------/
ve adım atılır sokağa, araba tekerliklerinin yerle temasının ses tonundan anlaşılır yağmur yağıp yağmadığı, yüz, ten, tüm ıslanmalar, ıslak dokunuşlar için fazla duyarsızdır. yangın sırasında yitirilmiştir.
ve ikinci bir adım atılır, taşlar hala kaygandır, belediye işini yapmamıştır, katliamın tüm izini hala taşır kaplama taşları ve hiç içlerinden gelmek üzerlerine basan ayağı alttan desteklemek. yüzeylere uyguladığımız her etkiye, yüzeyin kendisinin bir tepkiyle karşılık vermek zorunda olduğu öğretildi bize. biz buna güvenerek aklımız havada, bulutlara kalıp giydiriyorken zeminin kendisi bu zorunluluğa gülerek çekip aldı kendini. buna düşmek denmez, bu düşmek olarak anlatılamaz, bu kalakalmanın kendisidir. düşecek, yaslanacak, kafanı çarpacak yada tutunacak bir zeminin yoksa kalakalmışsındır ve astronot olmadığın sürece kimse boşlukta kalman için para ödemez sana. üzgünüm böyle bir denklem için, hala reddi için uğraşsamda, çevremdeki herkes para için vazgeçti hayatından.
güvenlik görevlileri yangının kalıntılarını incelerken yanmış banknotlara rastladı, tüm akıllarda aynı soru yankılandı, telepati yeteneğini harekete geçirebilecek yegane nesne için, "nasıl yakabilirler bunu". birkaç saniye yalnız paranın kendisini dinlediler, paranın ses tonu doldurdu kıvrımlarını. kulaklarından ve burunlarından kan sızdı, aynı kan göz aklarını kırmızıya boyadı, tüm insanlık 3. sınıf korku filmi figüranlığına soyundu. ve film bitti. para bir zemin değildir, kalakalmanın kendisi için bir çözüm olamaz. ancak dalga geçebileceği birşeydir, vardır öyle insanlar, birileri herkesin gözünde yücelir, adı ondan önce gider gideceği her yere. yalnız bir kişiye işlemez ünü ve onunla rastladığında iki parmağıyla burnunu tutup, yanaklarına birer tokat atar. gülerek. gülüşünde sigara dumanı vardır, yine karşısındakinden fazla umursuyordur tütünü, nikotini hatta külü. ve o adamın ünü dağılır burnunu sıkıştıran iki parmağın arasında. buraya nereden geldik?
her neyse, uzaklaşma sokağında evlere birer numara verilmez, renklerine göre hangi evin hangi dereceden olduğunu bilirsin ve ona göre kapılarındaki güvenlik büyüsünün seni ornitorenklere çevirmeceğinden emin olabilirsin. yine de tüm kapıları açan, bir geçiş post-it'i ilgili kurumlarla bazı maddi temaslardan sonra sağlanabilir. para konuşur derler, para yaratır, ama o başka bir dünyadır, uzaklaşma sokağının en az bir ucunun çıkmadığı bir dünya. o uçta tüm selim ince'ler bekler turgutçuğum özben'leri.
uzaklaşma sokağı "bir"in "ben"inle ve "ben"in yaşamla uzlaşabileceği bir yerdir.
Yorum Gönder