tüm tutuşanlar ve tutuşmacılar, tutuşturanlar ve yanıcı herşeyler... sakar görevlilerin saçlarımıza düşürdüğü bu yanan kibrit beynimizde ve dolaşım sistemimizde kalıcı hasarlara yol açtı, bu yangın periyodik olmayan bir şekilde kendini tekrar etmeye başladı ve tüm bunlara rağmen, zarar görebileceklerini bile bile nesneler elimizde olmadan çıkardığımız bu yangına kafa tutmaya başladılar. yanmış yüzleriyle çığlık çığlığa koşarken yardım için adımızı bağırmaları yangını gülümseten bir esinti oldu ve tükendik ve merhaba tüm küller kadar gri olan griliğimiz...
bu bir napalm atağıdır, ateşin çevreye kör gözlerle saldırışıdır ve bizi yalnız bırakan herşey gibi en değerli misafirimizdir. ve tabiki yanınızda kimse kalmadığında yalnızlığa sarılıp uyumak gibi şairane değil, olsa olsa bira geğirtisi, nefes salınımları ve gazların tüm öte berisi kadar uçucu ama gerçek birşey. nesneler tutuşup kaçıştıklarından, kucağımıza oturup başımıza göğsümüzü yaslar ve yalnızca yalnızlığımızda bunu yapmaya kalkışır. bizde dudaklarımızı esnetir ve şakaklarımızı öperiz, o elleriyle kafatasımızı sakinleştirir, tüm kemik takırdamaları bir süreliğine yatışır ve damlaların sesi için yer açılır kulaklarımızda. eğilip öfkemize ve ateşimize bir öpücük kondururuz bu kez, ne kadar ateşi olduğunu ölçmek için, sonra birileri havale geçiriyoruz endişesi ile acile kaldırır bizi, kafatasımıza iğne yapılır ve sonuçta yine sessizliğe ikna edilir tüm kemik takırdamaları. yine damlalara yer açılır, damlalara, sonsuza dek damlayacaklara ve eğilip dünyanın kenarından, bu gece misafirleri öpebiliriz serinlemiş dudaklarımızla.
sonuç? sonuç şudur: bu dünyevi sıtma hali sona erdiğinde, idealarla kucak kucak yatağa yatarız, tüm leydileri göğsümüzde uyuturuz ve hepsi için yeterince büyüdüğümüzü düşünürüz. bir sonuç düşleyeceksem içinde süt bezleri olmalıdır, süt akmalıdır anne topuklarından sarkan mayıs göğü kadar berrak memelerden, biz artık annemizi ve doğurgan düşünceleri misafir olarak düşlüyoruz, bu bir veda sözcüğüdür yada birbiriyle asla kesişmeyecekmiş gibi kesişen beş çizgi; görünen şiir dilinde. ve annemizi öpmeye kalktığımızda ensest iştahıyla ikircikli yuhalamalara kalkan güruhu asitli tükürüğümüzde boğuyoruz. tüm bunları yapmaya kadir görüyorum kendimi, mukadderat, tüm istemelere muzaffer kılsın beni pan'ın beybabası. schopenhauer'den beri yanlış zamanları işaret ediyor akrep yelkovanımız. yoksa... gece gece... misafir dediğimiz, misafir yabancılığına hapsettiklerimizle... bu dudak teması... görülmüş şey değil...
2 yorum:
tüm tutuşanlar ve tutuşmacılar, tutuşturanlar ve yanıcı herşeyler... sakar görevlilerin saçlarımıza düşürdüğü bu yanan kibrit beynimizde ve dolaşım sistemimizde kalıcı hasarlara yol açtı, bu yangın periyodik olmayan bir şekilde kendini tekrar etmeye başladı ve tüm bunlara rağmen, zarar görebileceklerini bile bile nesneler elimizde olmadan çıkardığımız bu yangına kafa tutmaya başladılar. yanmış yüzleriyle çığlık çığlığa koşarken yardım için adımızı bağırmaları yangını gülümseten bir esinti oldu ve tükendik ve merhaba tüm küller kadar gri olan griliğimiz...
bu bir napalm atağıdır, ateşin çevreye kör gözlerle saldırışıdır ve bizi yalnız bırakan herşey gibi en değerli misafirimizdir. ve tabiki yanınızda kimse kalmadığında yalnızlığa sarılıp uyumak gibi şairane değil, olsa olsa bira geğirtisi, nefes salınımları ve gazların tüm öte berisi kadar uçucu ama gerçek birşey. nesneler tutuşup kaçıştıklarından, kucağımıza oturup başımıza göğsümüzü yaslar ve yalnızca yalnızlığımızda bunu yapmaya kalkışır. bizde dudaklarımızı esnetir ve şakaklarımızı öperiz, o elleriyle kafatasımızı sakinleştirir, tüm kemik takırdamaları bir süreliğine yatışır ve damlaların sesi için yer açılır kulaklarımızda. eğilip öfkemize ve ateşimize bir öpücük kondururuz bu kez, ne kadar ateşi olduğunu ölçmek için, sonra birileri havale geçiriyoruz endişesi ile acile kaldırır bizi, kafatasımıza iğne yapılır ve sonuçta yine sessizliğe ikna edilir tüm kemik takırdamaları. yine damlalara yer açılır, damlalara, sonsuza dek damlayacaklara ve eğilip dünyanın kenarından, bu gece misafirleri öpebiliriz serinlemiş dudaklarımızla.
sonuç? sonuç şudur: bu dünyevi sıtma hali sona erdiğinde, idealarla kucak kucak yatağa yatarız, tüm leydileri göğsümüzde uyuturuz ve hepsi için yeterince büyüdüğümüzü düşünürüz. bir sonuç düşleyeceksem içinde süt bezleri olmalıdır, süt akmalıdır anne topuklarından sarkan mayıs göğü kadar berrak memelerden, biz artık annemizi ve doğurgan düşünceleri misafir olarak düşlüyoruz, bu bir veda sözcüğüdür yada birbiriyle asla kesişmeyecekmiş gibi kesişen beş çizgi; görünen şiir dilinde. ve annemizi öpmeye kalktığımızda ensest iştahıyla ikircikli yuhalamalara kalkan güruhu asitli tükürüğümüzde boğuyoruz. tüm bunları yapmaya kadir görüyorum kendimi, mukadderat, tüm istemelere muzaffer kılsın beni pan'ın beybabası. schopenhauer'den beri yanlış zamanları işaret ediyor akrep yelkovanımız. yoksa... gece gece... misafir dediğimiz, misafir yabancılığına hapsettiklerimizle... bu dudak teması... görülmüş şey değil...
Yorum Gönder